fabrikada işe başladığımda, Pınarhisar civarında oturan yeni
tanıştığım iş arkadaşlarımdan birisi, göçmen olduğumu öğrendiğinde,
"Apostol diye Bulgar ismi var mı?" diye sormuştu. Benden "var"
cevabını alınca şunları söylemişti:
"...Ben burada doğdum, babam da burada doğmuş, fakat babamın babası
Kazanlık kasabasından Balkan Savaşından sonra göç ettiği için biz de
göçmen sayılırız. Ahmet dedemler buraya geldiklerinde 8 nüfus olup,
oturduğumuz köye yerleşmişler ve devlet onlara ekip biçerek
geçimlerini sağlamak için nüfus başı 10'ar dönüm tarla vermiş. 1960
senelerinde yapılan toprak reformunda bu tarlaların tapusu dedemin
üstüne yapılırken, aynı tarlaların bir kısmı eski tapularda Apostol
diye birisinin üstüne kayıtlıymış..."
Liseli yıllarımda Kazanlık, Eski Zağra, Haskova, Kırcaali arasında
çok gelip gittiğim için, bu şehirlerin ve özellikle Kırcaali'nin bina
duvarlarında asılı birçok nekrologta(ölüm veya ölenleri anma ilanları)
Doğu Trakya Odrin(Edirne), Lozengrad( Kırklareli),
Bunarhisar(Pınarhisar), Eniköy(Yeniköy), Viza(Vize) gibi birçok
yerleşim merkezi ölenlerin doğum yeri yazıldığını hatırladım. O
zamanlarda sadece Edirne'nin Bulgarlarca Odrin diye yazıldığını
biliyordum, diğer yerleşim yerlerinin birçoğunun Türkçe adları ile
yazılmadığı için, Bulgaristan'ın doğu kısmında bir yerlerde küçük
köyler olduklarını düşünerek hiç önemsememiştim...
Demek Ahmetler gibi Apostollar da göç etmiş...
Ahmet'in anne babası inançlı birer Müslüman olacaklar ki, oğluna
inandıkları peygamberlerinin adlarından biri olan Ahmet adını;
Apostol'un anne babası da inançlı birer Hıristiyan olacaklar ki,
oğullarına Apostol, yani Havari, inandıkları dini dünyaya yayanların
adını vermişler.
Peki, kendi topluluklarında iyi birer inançlı insan, iyi birer
evlat, iyi birer eş, iyi birer baba olan bu insanlar, aileleri ile
birlikte neden göç etmek zorunda kalmışlardır? Daha önce göç sadece
Ahmetlere reva görülürken, bu sefer neden Apostollara da reva
görülmüştür?
Bunun cevabı Balkan savaşındaki aşırı eylemler olabilir mi?
Balkan savaşının taraf kaynaklarına, aynı savaşı, kendi
toplumlarının lehlerine abartarak verdikleri için rağbet edilemez.
Onun için ünlü Amerikan tarihçi Justin McCarthy'nin diplomatik
kaynaklara dayanan İngiliz Dışişleri Bakanlığı'nın arşivinden
faydalanarak ve her belgenin arşiv numarasını da vererek yazdığı "Ölüm
ve Sürgün" (Death and Exsile) adlı eserinin 147. sayfasından 176
sayfasına kadar faydalanma gereği duydum:
" ...Birinci Balkan Savaşında(1912- 1913), Osmanlılar, 1877-1878' de
uğradıklarından daha hızlı bir yenilgiye uğradılar. Asker sayısı
yönünden bire karşı iki oranında üstün düşmanla dövüşmeleri ve
Libya'da hala İtalya ile savaşmakta olmaları... dolayısiyle, Osmanlı
devletini, eski bağımlıları( Bulgaristan, Karadağ, Sırbistan ve
Yunanistan) kolayca yendiler...
...Bulgarlar nice bölgenin tümündeki Türk köylerini yakıp
yıkmışlardır. Makedonya bakımından, Selanik konsolosu Lamb,
Bulgarların Melnik köyündeki Müslüman mahalleleri yakıp yıktıklarını
ve bölgedeki Müslüman köylerinden çoğunu, Radovişta'da da yapmış
bulundukları üzere, talan ettiklerini bildirmekteydi. Daha doğuda
Trakya'da da Bulgarların davranışı böyleydi. Meriç ırmağı ile
Uzunköprü-Keşan yolu arasında uzanan yöre dışında Çatalca çizgisinin
batısında kalan Müslüman köylerinin hemen hemen tümü Türkiye ile
bağlaşıklar arasında yakın zaman yapılmış savaşta yakılıp yıkılmıştır.
...Trakya'daki Müslüman köylüler pek büyük sayıda öldürüldüler; bu
sayıyı batılı gözlemciler 200 binin üstünde diye hesaplıyor(söylenen
sayı içinde Bulgarların öldürdüğü birkaç Rum da vardır)...
...Kentler de kuşkusuz( köyler gibi) talan edilmişlerdi...
...Müslümanlara ait evlerin yakılıp yıkılmasının, tahılın ve çiftlik
hayvanlarının çalınması sonucu, açlıktan kıvranmak oldu. Kış boyunca
köylülerin yiyeceğini sağlayacak stoklar(ambardaki tahıl, kilerdeki
kurutulmuş sebze, salça, reçel, turşu vb) çalınmıştı...
... Balkan savaşı boyunca Bulgarlar, fethettikleri yörelerin halkını
Bulgar Ortodoks kilisesine bağlı Hıristiyanlığa zorla geçirmek
politikasını seçip uyguladılar...
...İnançlı bir Müslüman için vaftizden geçmek, sonsuza kadar
lanetlenmeyi kabullenmek demekti. Bu nedenle Müslümanların din
değiştirmesi çok geniş ölçüde zorlama sonucu oluyordu...
... Bulgarlar, Müslüman Türklerden birçoğuna zorla din değiştirmek
çabası gösterdiler. Örneğin eski Kavala yöresinde, bazı kesimlerde
görülen zorla din değiştirmeler yöre Türklerinin toplu halde Kavala'
ya göç etmesine yol açtı. Osmaniye'de yalnızca din değiştiren Türkler
öldürülmekten kurtulmuşlardı. Özellikle Rodop dağlarının Pomakları,
din değiştirsinler diye Bulgarların yaptığı baskının hedefi oldular...
Pomak köylerine, Bulgar Ortodoks papazları yanlarında silahlı askerler
ve komitacılar ile, 'Pomak ahaliyi Hıristiyanlığa kucaklamaya zorlamak
için' gönderildiler.
İşte din değiştirmeye zorlama yöntemlerinden biri:
'...kaymakam yardımcısını kardeşi papaz Çatoyev'in bulunduğu özel bir
komite oluşturdu Bu komitenin kuruluş amacı Maleche'deki bütün
Türklerin Hıristiyanlığa geçirilmesi idi. Komitenin verdiği emir
üzerine yerlilerden 400'ü eski tüfeklerle, sopalarla silahlanıp komşu
köylerin Türklerine saldırdılar ve onları Verovo kilisesine zorla
götürdüler, burada hepsi vaftiz edildi.
İşte bir diğer örnek:
'Müslümanları küme küme sıraya dizdiler... Exarkhos'a bağlı bir köy
papazı kümeden kümeye dolaşıp, bu pek kendine özgü türde dinsel öğreti
öğrencilerini( kendine Hıristiyanlık inancını ilkeleri öğretilecek
Türkleri) kenara çekti; her birinin alnına bir eliyle kutsal(okunup
üflenmiş) suyu sürerken, öteki eliyle de( domuz etinden) bir sucuğu
ısırmaya zorladı. Kutsal suyun sürülmesi vaftiz etme yerine geçiyordu;
sucuktan bir parça yenmesi de Müslümanlık dininin bırakıldığını
anlatıyordu, çünkü kuran domuz eti yenmesini yasaklar...
... Balkan Savaşları sırasında başlarına belalar gelmesinden çile
çekenler yalnız Müslümanlar değildi... Bu vahşet olaylarını çoğu,
eskiden Hıristiyan bağlaşıklar( Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve
Karadağ) durumunda bulunanların birbirine saldırdığı, İkinci Balkan
Savaşında gerçekleşti. Bulgarların Yunanlılara karşı Serez'de
Demirhisar'da, Doksat'ta ve başka kasabalarda giriştiği kitlesel
kıyımlar... Yunanlıların Bulgarlara karşı Kukuş'ta ve birçok Bulgar
köyünde giriştiği kıyımlar... Aynı biçimde, Bulgarlarla Sırpların her
biri, İkinci Balkan Savaşı sırasında, diğerinin sivil halkına
saldırdı. Yakın zamana Türklere yönelmiş bulunan ulusal nefret
Bulgarları, Yunanlıları ya da Sırpları kapsayacak biçimde
genişletildi(yayıldı)...
...Her ne kadar Birinci Balkan Savaşının başlangıç aşamasında
Müslümanların Hıristiyan köylülere karşı tek tuk örnekle görülen
zorbalık eylemleri kaydedilmiş ise de, bunlar az sayıdadır. Müslüman
askerlerin ve köylülerin birinci(Balkan) savaşta Hıristiyanları
(herhangi bir yerde) kıyımdan geçirmiş bulunup bulunmadıkları
bilinmiyor(böyle bir olayın, belgesi, belirtisi yoktur). Kısaca
söyleyeyim (buna) zaman yoktu. Osmanlı birliklerinin çok hızlı
yenilgiye uğratılması, onlara hemen çekilip kaçmaktan başka seçenek
bırakmamıştı. Müslümanların Hıristiyanlara karşı geniş kapsamlı vahşet
hareketlerine girişmesi yalnız İkinci Balkan Savaşında, Türklerin bir
öç alma fırsatına kavuşmasıyla kendini gösterdi.
İkinci Balkan Savaşında, boydan boya Doğu Trakya'da, Osmanlı
askerleriyle (kaçtıkları köylerine) geri dönen sığınmacılar,
Hıristiyanlara, özellikle Bulgarlara, tıpkı onların Müslümanlara
göstermiş bulunduğu davranışı gösterdiler. Bulgar köylerinden kimi
yakılıp yıkıldı, kimi talan edildi. Örneğin Havsa'daki Türk mahallesi
yakılıp yıkılmıştı. Türkler kenti geri alınca hemen bitişikteki bir
Bulgar köyünün bütün evleri, misilleme olarak, temeline dek yakıldı.
Tekirdağ'da Malkara'da ve diğer kentlerde Hıristiyanların ırzına
geçildi; öldürmeler oldu: 'Sonuçta Rodosto(Tekirdağ)'da 19 cenaze
görülmüştür ve kurbanlardan 81'i ortadan kaybolmuştur, besbelli ki
bunlar tarlalara götürülüp oralarda öldürülmüşlerdir. Bulgar
sığınmacılar kaçarken saldırılara uğradılar ve içlerinden birçoğu
öldürüldü... Vilayetin(Edirne) Hıristiyan Bulgar halkından çok daha
büyük bir yüzdesi kaçtı. Osmanlı yeniden zapt ettiği yöreyi 50 bin
üzerinde kişi terk etmiş olabilir ki, bu sayı yörenin Bulgar nüfusunun
yarıdan fazlasını oluşturmaktadır...
...Oysa Bulgaristan savaştan yenilmiş olarak çıkmıştı( Osmanlıların
yitirdiği topraklardan pek az pay alabilmişti). Fethedilen
topraklardan İkinci Balkan Savaşına son veren Bükreş antlaşması ile
Bulgaristan'a bırakılanlar, hem yüzölçümü yönünden küçüktü hem de çoğu
kez(çoğu yeri)dağlıktı; Üstelik Doğu Trakya'dan gelen sığınmacılar,
Sırbistan ile Yunanistan'ın aldığı yörelerden gelen Bulgar
sığınmacılar ile birlikte, var olanı bölüşmek zorundaydılar. Bulgar
hükümetinin çıkardığı listeye göre, her yerden göçüp Bulgaristan'a
giden sığınmacıların sayısı 100 binin üzerindeydi..."(Anlaşıldığı gibi
"Ölüm ve Sürgün" kitabını Türkçeye çeviren Bilge Umar'ın, Türkçe
anlatım tarzı, uzun süre Türkiye dışında oturmuş olmasından
kaynaklanabilir. Alıntıyı orijinaline sadık kalarak yaptım.)
Balkan Savaşının acılarını Ahmetler ve Apostollar kendi açılarından
kuşaktan kuşağa aktarmışlardır. Örneğin 1989 yılının Nisan ayında
hakkın rahmetine kavuşan anneannem, kötü birisine, "gâvur gibi fene"
derdi ve Balkan Savaşını şöyle hatırlıyordu:
"Balkan Harbinde(Savaşında) yetişkin bir kızdım. Gâvurların bizim
Solaklar köyüne yaklaştığı haberi alınınca, köyün büyükleri, biz
yetişkin kızlara zarar verilmesin diye ilk önce zengin bir evin
izbesine(bodrum katına) saklama kararı verdiler, fakat daha sonra
karar değiştirip başka bir evin kombil(patates) kuyusuna sakladılar ve
günlerce toprak altında aç susuz kaldık. . Gâvurlar geldiklerinde ilk
o zengin evini yakmışlar ve biz kızlar böylece cayır cayır yanmaktan
kurtulduk. Bizim evi de yakmışlar, fakat ebem(nenem) evi yangından
söndürmeye çalışırken, gâvurun da merhametlisi varmış ki, geriden
gelen iki kişi, hayvan gübresi ile yangını söndürmeye yardımcı
olmuşlar. Gâvurlar köyden giderken üç kişi öldürmüşler, onların
mezarları köyün hemen çıkışındadır..."
Rodoplarda bulunan doğduğum Tosçalı köyünde ise 8 silahsız sivil
öldürülmüştür...
Rodoplar, dağlık bölge olduğu için aşırı kitlesel katliamlar
olmamıştır, çünkü halk dağ ve ormana gizlenebilmiştir, ancak
Trakya'daki gibi kitlesel katliamlar olmasa da, köyler, Bulgar
çeteleri veya askerlerince teker teker gezilerek her köyden Müslüman
siviller katledilmiştir. Bu katledilenler şehit sayıldığı için
öldürüldükleri yere gömülmüş olup, hemen hemen her köyün dışında böyle
Balkan Savaşı şehitlikleri bulunmaktadır.
Şimdi Balkan Savaşı'nın 100. yıldönümü dolayısıyla, Bulgaristan
politikacılarının aynı savaşta, Bulgar askerlerinin kahramanca
savaşarak Çatalca'ya kadar ulaştıklarını ve Bulgar askeri dehasını öve
öve bitiremeyeceklerini, 50 bin Osmanlı askerinin esir düşüşünü, Doğu
Trakya Bulgarlarının göç dramına değineceklerini herkes tarafından
bilinen bir gerçektir. Esir düşen Osmanlı askerlerinin yarısından
fazlasını şu veya bu şekilde katledilişini, Türk sivillere karşı
girişilen "kahramanlıklardan", 200 bin sivil Türk'ün katledilişini,
148 bininin göçe zorlayışından hiç bahsedilmeyeceğini de çok iyi
biliniyor...
McCarthi'ye göre, Balkan Savaşında katledilen 200 bin sivil Türk'e
karşılık, misilleme olarak katledilen Bulgar sayısı birkaç yüz
civarındadır. Savaş esnasında Bulgaristan'dan göçe zorlanan 148 bin
Türk'e karşılık, 50 bin Bulgar Doğu Trakya'dan göçe zorlanmıştır. Daha
sonraki 1949 yılına kadar 219 bin, 1950-1952 yılları 154 bin,
1968-1978 yılları arasında 116 bin, 1989 ve sonraki yıllarda 300
binden fazla Türk, Bulgaristan'dan göç etmek zorunda kalmıştır. 1911
yılına kadarki göçler sayılmaksızın, Balkan Savaşı esnasındaki ve
sonraki göçlerle birlikte, Türklerin göçü 937 binden fazla... Buna
karşılık Doğu Trakya'dan göç eden Bulgar sayısı, savaş esnasında 50
bin ve daha sonraki yıllarda da 50 bin olmak üzere toplam 100 bin
civarındadır.
McCarthi'nin şu notunu ayrıca belirtmekte yarar var:
"... Pomaklarla Türklerin dine bağlılıklarının sağlamlığı nedeniyle,
bu zoraki din değiştirmelerin uzun vadede başarı göstermesi geniş
ölçüde görülebilecek değildi. Bugün dahi, 1912 ve 1913 yıllarının
dehşet verici olaylarından çıkabilenlerin soyundan gelenler, kendi ata
yurtlarında bir Müslüman azınlığı oluşturmayı sürdürüyorlar...
...Bulgaristan ile Osmanlı İmparatorluğu, daha sonra, 1. Dünya
Savaşında bağlaşık(müttefik) oldukları için, bu gibi(zorla) din
değiştirmelerin Balkan Savaşının bitmesinden kısa süre sonra siyasal
gerekliler dolayısıyla son bulduğu varsayılabilir. Keza, Bulgaristan,
böyle politikalarla gerçekten "Bulgar" bir nüfus yaratmak istenirken
tam tersine sonuç doğduğunu ve ( Türklerde Bulgarlaşma anlamında)
ulusal kimlik yerine nefret yarattığını idrak etmiş bulunabilirdi.
Ancak, Bulgarların 1980'li yıllara kadar süregeldiği, Bulgaristan'daki
etnik Türklerle Pomakları Bulgarlaştırma doğrultusundaki gayretlerinin
kesintisiz bir öykü biçiminde süregitmesi karşısında, ikinci olarak
söylenen ders çıkarmanın yapılabildiği kuşkulu görünüyor..."
Ders çıkarmak bir yana...
Bulgaristan, Osmanlı devleti ile birlikte Balkan Savaşın yenik
taraflarından birisidir. Hatta bütün komşu devletleri ile düşman
olduğu için bu savaştan sonra hiç toparlanamamıştır. Balkan
Savaşı'ndan sonra Bulgaristan devleti, aynı savaş döneminde filizlenen
çetecilerin eline geçmiştir. Aynı çetecilerin katliam alışkanlıkları,
1923 yılında, kendi Bulgar halkına da dönmüştür. Türkler, Bulgar resmi
tarihinde katil olarak gösterildiği için, ünlü bir Bulgar şair,
Türklerle ilgili resmi tarih etkisinde kalsa da, 1923 katliamını şöyle
özetlemiştir: " Halkı katlettiler, Türk bile bu kadar katletmemiştir".
Balkan Savaşından hemen sonra ise, Bulgaristan'da, "Vatan için
Birlik"(Drujba Rodina) gibi örgütler kurularak Pomaklara karşı
asimilasyon politikaları işkence ve katliamlarla birlikte 1944 yılına
kadar devam etmiştir. Daha sonra 1970'li yıllarda yine Pomaklara karşı
ve nihayet 1984- 1989 yılları arasında Türklere karşı girişilen
asimilasyon politikaları herkesin bildiği bir gerçektir.
Bulgaristan'ın asimilasyon politikası hala devam ediyor, sadece
yöntemler değişmiş. Birkaç sene önce Bulgaristan başbakanı, 1984-1989
yıllarındaki Türklere karşı yapılan asimilasyon politikası için,
"Hedef olarak doğru, fakat yöntem olarak doğru değildi" dediğine
göre... Yani hedef aynı, sadece yöntemler değiştirerek yola devam...
Gelelim Ahmetlerin ve Apostolların torunlarına...
Ahmetlerin torunlarının yaşadığı Kapıkule'den Çatalca'ya(!) kadarki
bölgeye bakılırsa, tarlalar düzenli ekilip biçilmiş, binlerce fabrika
kurularak iş imkânı yaratılmış, Edirne'ye ve daha sonrasına devam eden
çift geliş ve çift gidişli yol, ayrıca Edirne'den sonra üç gelişli ve
üç gidişli otoban yapılmış...
Apostolların torunlarının yaşadığı sınırdan Haskova'ya kadarki ve
daha ötesindeki bölgeye bakarsak tarlalar düzensiz, bir kısmı ekilmiş
bir kısmına diken bürümüş, yolun büyük bir kısmı tek geliş-gidişli, az
bir kısmı ise çift geliş-gidişli, tek tuk bulunan fabrikaların halleri
perişan.
Apostolların torunları dünya konjonktürü kendilerinden yana
olmasına rağmen, Avrupa'nın giyim kuşam tarzını benimsemişler, fakat
Avrupa'nın üretim tarzını benimseyememişler...
Ahmetlerin torunları, dünya konjonktürü kendilerinden yana
olmamasına rağmen, bir kısmı Avrupa'nın giyim kuşam tarzını
benimsemiş, bir kısmı ise giyim kuşam konusunda geleneklerine daha bir
sadık kalmış, fakat hepsi Avrupa'nın üretim tarzını benimseyerek daha
bir başarı sağlamışlar.
Görüldüğü gibi Apostolların terk ettiği topraklar, toprağın değerini
bilen emin ellerde. Ahmetlerin terk ettiği topraklar ise...
Şimdi Apostolların torunları toplanmışlar... 100 bin kadar
Apostol'un Doğu Trakya'da bıraktığı malvarlıklarının toplamı 10-12
milyar dolar civarında olduğunu hesaplamışlar ve bunların iadesini
talep ediyorlar...
Tabi ki herkesin hakkı verilsin!
Peki, 1877- 1879 katledilen 260 bin ve daha sonra1887 yılına kadar
göçe zorlanan 567 bin, Balkan Savaşı esnasında katledilen 200 bin ve
daha sonraki 1978e kadar göçe zorlanan 637 bin, en son 1989 yılı ve
sonrası göçe zorlanan 300 bin Ahmetlerin...
Yani 2 milyon civarında Ahmet'in Bulgaristan'da bıraktıkları
malvarlıklarının değeri kaç milyar dolar eder?...
Durmuş Arda