Facebook

Nanovitsa’daki Ali Bey Konağı, Osmanlı mimarisinin son örneği

5 Haziran 2012 Salı

Share this history on :

DSC_4213

Momçilgard’a bağlı Nanovitsa köyünün kuşkusuz en büyük atraksiyonu köyün ortasında bulunan eski konak. 1851’de yapılan bu konak Ali Bey Konağı olarak bilinip, köye adını vermiştir. 

Anadolu’dan geldiği söylenen Ali Bey isminde biri buraya yerleşir ve konak kurar. Gümülcine’ye giden ana yol üzerinde kurulan bu konağın birçok sosyal rolü üstlendiği aktarılıyor. Bugün de hala ayakta, fakat her an yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya olan bu konağın bir köşesinde kuruluş tarihi olarak Hicri 1267 (1851) yılı yazılı. Üç girişe sahip bu binanın her hangi bir girişinden girseniz sanki aynı yeri geziyormuş hissine kapılırsınız. Yani bina tamamen simetrik bir biçimde yapılmış. Taştan yapılan dış cephesinde yaklaşık 50 cm. arayla enine dizilmiş ahşap kirişler dikkat çekiyor. Yerliler bunun depreme karşı yapıldığını anlatıyor.
Konağın anahtarını elinde bulunduran ve Ali Bey’in torunlarından olan Nuri İlyas’ı köy kenarlarında hayvan otlatırken buluyoruz. 70 yaşındaki İlyas, kendisinin aslında bu konakta yetiştiğini söylüyor. Ana girişin kilidini açarken, kapının orjinalinin aslında çok daha geniş olduğunu, fakat daha sonra küçültüldüğünü söylüyor. Kapının arkasında eskiden sürgü olarak kullanılan kalınca bir odun parçası yer alıyor. Nezaketle işlenmiş ahşap merdivenlerin renkli boyaları hala belli oluyor. Binaya girdikten sonra sağda ahır ve yanında da başka bir oda bulunuyor.  Bu odada Nuri amcanın da kullandığı bir beşik ve korunmuş bir şömine yer alıyor. Ahşap şömine işlemelerinin aslında, eskiden is ve dumanı toplayarak bacaya iletme gibi bir vazifesi varmış. Toplanan is ise işlenerek mürekkep elde edilirmiş. Odadaki duvarda bir kapağı açıyor ev sahibi. 60-70 cm. genişliğinde ve yaklaşık 1,80 yüksekliğinde ufak bir oymak gözüküyor. Burasının eskiden banyo için kullanıldığı bir yer olduğunu öğreniyoruz.
Daha sonra evin ikinci katına çıkıyoruz. Bu katta iki pencereye doğru bakan özel bölmeli ve yüksekçe bir yer dikkatleri çekiyor. ‘Bu evin köşk kısmı’ diyen Nuri Amca, misafirlere çay ve kahve ikramının burada yapıldığını aktarıyor. Hemen üstündeki tavanda dört köşe kabartma motifli figür göze çarpıyor. Aynı katta iki oda daha var. Bunlar da gecelemek ve istirahat etmek için kullanılan odalar. Odalarda, duvar içinde oyulmuş ufak dolaplar olduğu gibi, elbiselerin ve diğer şahsi eşyaların konulacağı yine çok özenle işlenmiş ahşap dolaplar görenleri büyülüyor. Yine tavanlarında daire şeklinde figür bulunuyor. Binanın tam ortasında geniş bir alan bulunuyor. Burası üç girişin birleştiği yer. Ev sahiplerine göre, sohbet meclisi olarak kullanılmak amacıyla yapılmış. Binanın dışında orta girişin yakınında derinliği 20 metreyi aşan kuyu da yer alıyor. Zamanında burada konaklayan misafirlerin su ihtiyaçları bu kuyudan karşılanırmış.
Köyün camisindeki orjinal kitabede de Hicri 1268 yılı (1852) göze çarpıyor. Yani konağın yapımından bir yıl sonra yapılmış. Burada Ali Agazade İbrahim Aga adı zikrediliyor. Var olan bir mescidin yenilenmesindeki hayırdan bahsediliyor. Caminin onarımı ise 2006 yılında yapılmış. Mabedin avlusunda birçok mezar taşı olup, birinde Ali Bekir Bin İbrahim Aga adıyla muhtemelen konağın da adını taşıyan ve vefat yılı 1887’ye denk gelen Ali Bey’den bahsediyor. Ali Bey hakkında teferruatlı bilgi kimsede yok, torunlarından biri olan ve konakta büyüyen Nuri Amca bile fazla bilgiye sahip değil.
Köyde yaşayan ve Ali Bey’in torunlarından olan Cevdet Cevdet Salim, konağı ziyaret için yurt içinden ve yurt dışından misafirlerin geldiğini aktarıyor. Şimdilik ayakta olmasına rağmen konak, zamanın yıkıcı gücüne terkedilmiş görüntüsüyle içler acısı bir durumda bulunuyor. Bir zamanlar nice kişileri ağırlayan bu zarif yapının, kim bilir ne kadar anlatacak hikayesi var, ama bunu sadece ayakta kalırsa gerçekleştirebilecek. 
Beynur Süleyman, Kırcali
ZAMAN.bg