Bulgar parlamentosu, 1980'lerde ülkedeki komünist rejimin etnik Türklere karşı uyguladığı asimilasyon politikasını kınayan bir kararı kabul etti.
SES Türkiye için Sofya'dan Svetla Dimitrova'nın haberi -- 18/01/12
Bulgaristan'da komünizmin sona ermesinden yaklaşık 22 yıl sonra, ülke parlamentosu 1980'lerin ikinci yarısında yürütülen ülkedeki etnik Türkleri zorla asimile etme amaçlı politikayı kınayan bir bildirgeyi geçtiğimiz hafta kabul etti.
1984 yılında Todor Jivkov'un totaliter rejimi tarafından başlatılan sözde "Uyanış Süreci", 360 binden fazla Türk kökenli Bulgar vatandaşının evlerinden kaçıp komşu Türkiye'ye sığınmaya zorlandığı 1989 yılında sonuçlandı.
Bu politika kapsamında, ülkedeki komünist makamlar başlangıçta etnik Bulgar Müslümanları, daha sonra da etnik Türkleri zorla Türk-Arap isimlerini "geleneksel" Bulgar isimleriyle değiştirmeye çalıştı.
Eski Başbakan İvan Kostov'un sağ görüşlü Güçlü Bulgaristan için Demokratlar (DSB) partisi tarafından önerilen bildirge, 11 Ocak'ta oturuma katılan 115 milletvekilinin 112'sinin desteğiyle kabul edilirken, diğer üç milletvekili çekimser kaldı.
"Sözde "Uyanış Süreci" de dahil olmak üzere, Bulgaristan Cumhuriyeti'nde yaşayan Müslüman azınlığa karşı uygulanan asimilasyon sürecini kesinlikle kınıyoruz." ifadesinin yer aldığı belge şöyle devam ediyor: "360 binden fazla Türk kökenli Bulgar vatandaşının sınır dışı edilmesini, totaliter rejimin uyguladığı bir etnik temizlik biçimi ilan ediyoruz."
Bildirgede, ülke başsavcılığı ve yargı makamlarına, kampanyanın iddia edilen beyinlerine açılan davaların sonuçlanmasını sağlamaları yönünde çağrıda da bulunuluyor.
DSB, Bulgaristan'ın çağdaş tarihinin en karanlık dönemlerinden birinde etnik Türklere karşı işlenen suçların faillerinin, yasal zaman aşımları yüzünden cezasız kalmaması konusunda da ısrar etti.
Belgenin kabulü, Ankara'daki Türk uzmanlar ve hükümet tarafından sevinçe karşılanmasının yanı sıra geç kalınmış olarak nitelendirildi.
Bulgaristan'ın "tarihinin pek çok insanın acı çekmesine neden olan karanlık dönemiyle yüzleşme" kararını memnuniyetle karşılayan Türk Dışişleri Bakanlığı, Sofya'yı kampanyanın sorumlularını adalete teslim etmeye ve bunun sonucu sınır dışı edilenlerin "sıkıntılarını tüm yönleriyle tazmin etme" yönünde adımlar atmaya da çağırdı.
Ankara'daki Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu'nda (USAK) görevli Balkanlar Uzmanı Muzaffer Kutlay, bildirgenin "Bulgaristan'ın geçmişiyle hesaplaşma ve Türkiye ile ilişkilerini daha da ilerletme yönünde attığı önemli bir adım" olduğunu söyledi.
SES Türkiye'ye konuşan Kutlay, bu hareketin "iki ülkeye aralarında güven ortamı oluşturma fırsatı sağladığını" söyleyerek şöyle devam etti: "Bulgaristan ayrıca, özür dileyerek Türkiye tarafından önemli bir inandırıcılık kazanmıştır."
Bulgaristan'ı "bu trendi sürdürülebilir bir şekilde devam ettirmeye" çağıran Kutlay, Balkan ülkesinin "Türkçe dilinde eğitim alanında samimi adımlar atması" gereğine de inanıyor.
1985-1987 yılları arasında Türkiye'nin Tiran büyükelçisi olarak görev yapan Bilal Şimşir, bildirgenin önemini küçümsedi.
SES Türkiye'ye konuşan Şimşir, "Bulgaristan Ulusal Meclisi'nin asimilasyon sürecini kınayan kararının pratikte hiçbir değeri yoktur. Çünkü Bulgaristan, uluslararası hukukta ve devletler hukukunda yeri olan "azınlık" kavramını kabul etmemektedir." dedi.
"Bulgaristan, ne zaman ki ülkedeki azınlıkların uluslararası antlaşmalar çerçevesinde tanımlanan "azınlık haklarını" tanır ve koruma altına alırsa, işte o zaman Parlamento'dan geçen bu kararlar ve özür metinleri manalı olacaktır."
Bulgaristan Helsinki Komitesi Başkanı Krassimir Kanev SES Türkiye'ye verdiği demeçte, 1980'lerin sonlarında yürütülen kampanyanın beyinlerinin, "bildirgede bu yönde yer alan çağrıya rağmen, adalet karşısına çıkarılacağından" şüphe duyduğunu söyledi.
Ancak Bulgar uzmanlar, parlamentonun hareketini olumlu bir adım olarak görüyor.
Sofya'daki Yeni Bulgar Üniversitesi'nde toplumsal antropoloji konusunda ders veren Harlan Aleksandrov, meclisin bu hamlesinin ülkedeki etnik Türk toplumu üyeleri üzerinde "sağaltıcı etki" yaratması gerektiğini söyledi.
SES Türkiye'ye konuşan Aleksandrov, "Bu insanların bazıları şiddet olaylarını hâlâ hatırlarken, diğerleri bunu anne ve babalarından dinlemiş." dedi.
Aleksandrov SES Türkiye'ye, Türklerin artık kendilerini "rahatlamış ve manipülasyona karşı daha az savunmasız" hissetmeleri gerektiğini söyledi. Başta Genel Başkanı Ahmet Doğan olmak üzere, Haklar ve Özgürlükler Hareketi'nden (HÖH) son dönemde Bulgarlar'ın etnik Türklere karşı ikinci bir "Uyanış Süreci" başlatabileceği yönünde uyarılar geliyordu.
Parti, etnik Türk azınlığın çıkarlarını temsil etmek amacıyla 1990 yılında kuruldu. Son 20 yıldır bütün meclislerde temsil edildi ve 1992 yılından beri üç koalisyon hükümetinde yer aldı.
Adını değiştirmeyi reddedikten sonra 1980'lerde üç buçuk yıl hapis yatan eski HÖH Genel Başkan Yardımcısı Kasım Dal, bildirgeyi desteklediğini belirtmekle birlikte bunun "çok çok daha önce kabul edilmesi gerektiğini" vurguladı.
Salı günü SES Türkiye'ye konuşan Dal, "Geç olsun güç olmasın." diyerek, kampanyanın mimarlarının "adaletin huzuruna çıkarılabilmesi için" bunun 1990'ların başında olması gerektiğini de ekledi.
Bu haber, SES Türkiye'nın İstanbul muhabiri Menekşe Toykay'ın katkılarıyla hazırlandı.
19 Ocak 2012, Perşembe
SES Türkiye (SETimes)