Bulgaristan Türkleri 1919 - 1933 yılları arasında örgütlenme imkanı bulmuşlar ve bu dönemde kurulan dernekler, vakıflar, kulüpler v.s. gibi sivil kuruluşlar ülkenin dört bir yanına dağılmış ve geniş çaplı bir bilinçlenme seferberliği başlamıştır. Ancak 1934 yılındaki iktidar değişikliği bu çalışmaları büyük ölçüde kısıtlamış son darbeyi de 1944 yılında Komünistler indirmiştir.
1944-1990 yılına kadar Bulgaristan Türklerine hemen hemen hiç örgütlenme imkânı verilmemiştir. Özellikle totaliter Jivkov döneminde en ufak kıpırdanmalar bile sert bir şekilde cezalandırılmıştır. Bu uygulama Jivkov iktidarının Bulgaristan Türklerini sistematik bir şekilde yok etme politikasına paralel bir şekilde yürütülmüştür. Türklerin yoğun olarak yaşadıkları Şumnu, Silistre, Razgrad, Tırgovişte, Dobriç, Aytos, Sliven, Smolyan, Blagoevgrad, Hasköy özellikle Kırcaali de ülkenin hiç bir, kanunda yer almayan uygulamalar yapılmıştır. Kırcaali de ise hiç bir yerde görünmeyen müstemlekevari uygulama söz konusu olmuştur. Ancak 1989-1990 yıllarında Doğu blokun çöküşü ile birlikte yeni gelişmelerin olduğu Bulgaristan da örgütlenmeler başlamış, buna Türklerde dâhil olmuştur. Hak ve Özgürlük Hareketinin kuruluşu da bu dönemdedir. Kısa bir sürede bütün Bulgaristan Türklerin benimseyip saflarına koştuğu Hak ve Özgürlük Hareketi acaba nasıl bir yapıdaydı?
HÖH kurulduğu sıralarda Bulgaristan’da değişim rüzgârları eserken aynı zamanda Türkiye’ye olan yoğun göç dalgası da tüm hızı ile devam etmekteydi. Bu hızlı göçe rağmen Bulgaristan’daki Türklerin tamamının Türkiye’ye göç etmesi beklenemezdi ve Bulgaristan’da kalan ve kalması muhtemel görünen Türkler kendi varlıklarını sürdürebilmek, haklarını koruyabilmek ve saldırıları bertaraf edebilmek için kurulmuş olan HÖH etrafında hızlı bir şekilde toplanmaya ve örgütlenmeye başladılar. Ancak kurulan parti kademelerinde eski Komünist dönemden kalma ve komünist partisi ile işbirliği yapmış kişiler yer almaya başladılar ve gönül bağı ile çalışmak isteyenlere yer vermediler, parti kademelerinde yer alanları da zamanla etkisiz hale getirdiler. Bununla birlikte bilinçli olan aydın kesim de partiden uzak tutulmaya çalışıldı ve de uzak tutuldu. Zamanla da şahsi menfaat odakları HÖH’ün kademelerindeki yerlerini pekiştirmeyi başardılar.
Sonuç olarak da Türk toplumundaki HÖH’e olan güven duygusu zayıflamaya başladı ve zamanla da güvensizliğe dönüştü.
Bazı yerlerde durum o kadar vahimdir ki, HÖH dendiği zaman otomatikman halk tepkilerini ortaya koymaktadır. Tepkileri ise genellikle HÖH’den bugüne kadar seçilen Milletvekilleri, Belediye Meclis üyeleri, Belediye Başkanları veya muhtarların Bulgaristan’daki Türklerin çıkarları veya menfaatleri için çalışmalar yapmamaları veya çalışmak istememeleri nedeniyledir. Halk tarafından sevilmeyen kötü geçmişe sahip kişilerin yerine yeni genç adayların gösterilmesi kanaatimizce yeni bir sıçramayı da beraberinde getirecekti, güven duygusu yeniden yeşermeye başlayacaktı, fakat goründüğü kadar bu yapılmak istenilmediği ortada.
Çünkü HÖH’nin Yöneticileri bulundukları makamlarında, sadece günlük ve şahsi menfaatler doğrultusunda çalıştıklarından dolayı, iştigal ettikleri mevkileri sadece kısır çıkarlar için kullandıklarına tanık olduk. Hâlbuki bu makamlara gelmelerine sebep olan ve kendilerinin belki de farkında bile olmadıkları iki nitelikleri vardır.
1. Türk -Müslüman olmaları
2. HÖH içinde bulunmaları ve HÖH tarafından aday gösterilmeleri.
Unutulmamalıdır ki halkın gözünden hiçbir şey kaçmaz. Seçimlerden sonra Türk toplumunun isteklerine sırt çevirenler er veya geç bunun bedelini ödeyeceklerdir. Bu günlere kadar Bulgaristan’da hep Kömünistlere hizmet edenler kazanmıştır, fakat artık dünya değişiyor ve Bulgaristan’da da çok şey değişmeye başlamıştır. Çünkü Bulgaristan’da yaşayan Türkler, ekonomik olarak ezilen ve kendilerine sahip çıkılmaması bunu göstermektedir. Şu da hafızalardan hiçbir zaman çıkarılmamalıdır ki, Bulgaristan’daki Türk toplumu oylarını HÖH’ün lehine kullanırken Türkiye’nin HÖH’i desteklediğini bilmesinden dolayıdır. Aksi bir kanaatin oluşması durumunda HÖH yok olmaya mahkümdur, bunu onlarda farkındalar ki son 3 aydır HÖH yöneticileri Ankaradan ayrılmamaktadırlar.
HÖH reorganizasyona gitmesini ve yeni genç kadroları iş başına gelmesini bekledik fakat olmadı ve artık HÖH’ün karşısına güç olarak birileri çıkmalıdır. Bulgaristan’da HÖH’ün yürüttüğü siyaset o ülkedeki Türk toplumuna hizmet olmalıdı. Aynı zamanda Türkiye’nin Avrupa Birliğine girmesi için imkânları çerçevesinde destek sağlamalıdır. En azından Avrupa Parlamentosunda faaliyet gösterebilirler, fakat bu bilinç şu anki HÖH kadrolarında olduğunu söylemek maalesef mümkün değildir. Bununda örneği Avrupa Parlamento seçimlerinde 1.Sıradan Milletvekili seçilmeden Sn.Filiz Hüsmenova bir Bulgaristan TV programında şunları söylemiştir:
Soru: Türkiye’nin AB katılıp katılmaması konusunda ne düşünüyorsunuz. “Benim kişisel görüşüm Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılmamasıdır.”
Yukarıda belirttiğimiz konuda (Türk-Müslüman toplumuna hizmet ve AB) gerekli çalışmaları yapmayan HÖH’ün hiç kimseye faydası olacağını sanmıyoruz. Amma her şeye rağmen Bulgaristan’daki Türklerin oluşturduğu bir Milli parti (Türklerin) olması nedeniyle gönlümüzde yer almaya devam edecektir, taa ki yenilenene kadar. Bu 2013 seçimlerdeki başarı Türkün başarısı olacaktır. Her şeyi bırakıp Türklüğün, Müslümanlığın ve orada kalan Atalarımızın şehitlerimizin varlığını sürdürmek için başarmak zorundayız.
Yukarda ana hatları ile belirttiğimiz konularda ve daha birçok, Benzeri konuda HÖH bilinçli veya bilinçsiz gerekeni yapmamış olmakla
Bulgaristan’daki Türk Müslüman toplumuna destek olamamıştır.
Bu nedenle;
1. Yukarıda da belirttiğimiz gibi daha kuruluşunda HÖH üst yönetim kadrolarında eski Bulgar gizli servisi (KDS) mensupları hızlı bir şekilde yerleşmiş ve idealist düşüncede veya Bulgaristan’daki Türk Müslüman topluluğunun geleceğini düşünen aydın kesime yer verilmemiş, sürekli dışlanmış, teşkilat dışında tutulmuşlardır.
2. HÖH lideri Ahmet Doğan Bulgar halkında yaygın olan bir söylem doğrultusunda politik kariyerini sürdürmeyi tercih etmiş ve bu yolda da devam etmektedir. Bulgarlar P harfi dünyayı yönetir derler. Para, politika ve kadın Ahmet Doğanın yirmi yıllık siyasi kariyerinde öncelikli olan para, kadın ve içki olmuştur. Zirvede kalabilmek için de Bulgaristan Türklerini kullanmış, eski korkuları sürekli depreştirerek oy almayı başarmıştır.
Ateist olduğunu söylemiş ve Bulgaristan’da yaşayan Türklerin, Pomakların ve diğer Müslümanların en büyük dayanakları olan inançlarına saygısızca davranmıştır. İktidar ortağı olduğu dönemde ülkede en büyük yolsuzlukların olmasına göz yummuştur, maddi kazanç elde etmiştir.
5.07.2009 tarihinde yapılan seçimlerden sonra düzenlenen basın toplantılarında, Bulgaristan’daki bütün siyasi parti liderleri arasında bir tek Ahmet Doğan basın mensupları önüne sarhoş halde çıkmıştır ve diğer siyasi parti liderlerinin eleştiri konusu olmuştur.
Sonuç olarak biz HÖH’nin içinde kümelenmiş bulunan menfaat odakları ile Bulgaristan’daki Türk-Müslüman topluluğunun dini ve kültürel yapısı ile alakası olmayanların bu partiden bir şekilde uzaklaştırılmalarının sağlanması ve genç kuşakların önündeki engeller ortadan kaldırılarak partinin demokratik bir yapıya kavuşturulması ve değişimin yapılabilmesini 20 yıldır bekliyoruz.
Dün Bulgar Gizli Servis elemanı olarak Bulgaristan’daki Müslümanların nasıl ortadan kaldırılacağına dair Jivkova danışmanlık yapanların bugün bu topluluğun başında olmasını sindirmek de mümkün değildir. Eski gizli servis kalıntıları sadece HÖH partisinde kaldılar. Bulgaristan’daki bütün siyasi partiler bünyelerinden bu parazitleri atmayı başardılar. Bulgaristan Türklerinin HÖH’e oy vermeleri ise sadece Türkiye bu partiye oy verilmesini istiyor düşüncesiyledir.
Bu nedenle HÖH’nde ciddi bir reorganizasyona veya yok olma noktasına gelmiştir. Bulgaristan’daki Türk Müslüman topluluğunun bilinçlendirilmesi gerekir. Türk Müslüman topluluğunun bilinçlenmesi ise bilinçli ve samimiyetle çalışan sivil kuruluşlar vasıtasıyla olabilecektir.
Bundan dolayı Türkiye’nin HÖH desteklemekten ziyade Bulgaristan’daki Türk Müslüman topluluğunu toparlayacak ve bilinçlendirecek olan (STK) sivil toplum kuruluşlarına gerekli desteği göstermesi doğru olacağı kanaatindeyiz. Şuna inanıyoruz ki, artık Türkiye’den desteği kesilen HÖH’de taşlar yerinden oynayacak ve olması gereken teşkilatlanma yapısına kavuşacaktır veya yeni yollar çok yakında görünmeye başlayacaktır.
BULTÜRK DERNEĞİ